Kayıtlar

Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

“Koruyan” ve “Kollayan” Olarak Din, Devlet ve Siyaset

  “Bir ulusa dinini terk ettirebilmenin tek yöntemi onu boyunduruk altına almaktır.” Bir ulus açısından meşruiyet,   siyasal ve toplumsal düzenin sağlanmasıyla gerçekleşir. Günümüzde bu düzeni sağlayacak aygıt ulus merkezli devlettir. Devlet ise “siyasi olan”ın üstünde bir karar verme yetkisine sahiptir.   Bir ulusun politik, ekonomik ve kültürel alanlarda meşruiyetine son vermek, onun self-determinasyon hakkını yok saymaktır. Bu bakımdan devletler, ulusların siyasal ve anayasal düzeninin yansıtıldığı kurumlardır. Siyasetin başat problemi meşruiyetin kaynağıdır. İnsani bir etkinlik kabul edilen siyasi meşruiyetin kaynağı kutsala değil, insani eylemlere dayandırılır. Öyleyse siyasi meşruiyetin kaynağı veya karar merkezi de bu güçtür. Siyaset, karar verme etkinliğidir. Modern devlette egemenlik meşruiyetini halktan alan devlete özgüdür ve bu yüzden Ortaçağ ve günümüz teokratik rejimlerde olduğu gibi egemenlik Tanrı ve onu temsil yetkisine sahip olduğunu iddia eden iktid...

Ulus, Tarih ve Siyaset

  Bir ulus açısından bellek, tarih ve siyaset gibi kavramlar arasında kendine özgü bir bağ olduğu söylenebilir. Ulusal siyasetin önemli hususiyetlerinden biri de budur. Tarih olarak adlandırılabilecek her şey (dil, kültür, kimlik, coğrafya) siyasetin konusudur. Nitekim bir ulusun geçmişi, bilgi ve kültürü tarihi deneyimden hareketle şekillenir ve siyasi tarihi de bu perspektifte biçimlenir. Bu çerçeveden bakıldığında tarih, içselleştirici ve kapsayıcı merkezi yapısıyla, kurumsallaşmış siyasetin kabul görmesinin temelini oluşturur. Diğer bir ifade ile siyasetin söylemleri ile onları özetleyen düşünsel çerçeve tarihin siyaset açısından bir inşa faaliyeti olduğuna atıf yapar. Bu anlamda Kürtler ulus ve siyaset uyumluluğu konusunda büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Yirminci asırda Ortadoğu’da tarih ve siyasetin entelektüel boyutunu büyük ölçüde kaybettiği söylenebilir. Ancak bunun Kürtlerde daha şiddetli bir biçimde hissedildiğini söylersek abartmış olmayız. Bunun temel nedeni günc...

Eşitsizliğin Aşılmasında Ulus Söylemi

  İki yüz senedir kimi zaman etkinliğini koruyan, kimi zaman da modasının geçtiği ilan edilen milliyetçilik ulusal bağımsızlık mücadelelerinde önemli bir rol oynamıştır. Doksanlarda yeniden öne çıkan milliyetçilik, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ona bağlı eski parçalarından olan ulusların özerkliklerini ilan etmesiyle sonuçlanmıştır.  Sovyetlerle sınırlı kalmayan bu durum Yugoslavya’yı etkisi altına alarak birçok ulusun bağımsızlık özlemini gerçekleştirir. Milliyetçiliğin hâlâ revaçta olduğunu gösteren buna benzer onlarca olay ve olgu vardır. Peki, milliyetçilik veya ulusların bağımsızlık arayışı yalnızca kriz, buhran ve savaş gibi çatışma durumlarda mı ortaya çıkar? Kuşkusuz bu gibi durumların milliyetçilik üzerinde önemli etkileri olsa da bunun dışında da birçok faktör söz konusudur. Ulusların veya toplumların kendi kendini yönetme istemi modern çağın kolektif bilincini yansıtmakla beraber, son iki asra damgasını vuran devlet yapısının da temelini oluşturur. Bu bakımdan ...

“Pierre Hadot: Plotinos Ya Da Bakışın Saflığı”

Resim
  *Pierre Hadot, Plotinos Ya Da Bakışın Saflığı, Doğubatı Yayınları Stoacılık, Marcus Aurelius ve Yeni Platoncular üzerine yaptığı çalışmalar ve çevirilerle dünyada tanınan Fransız Felsefeci Pierre Hadot, “Plotinos Ya Da Bakşın Saflığı” çalışmasında Yeni Platonculuğun kurucusu Plotinos’un hayat hikayesini yanı sıra felsefesine dair etkileciyi bir çalışma sunuyor. Doğu Batı Yayınlarından çıkan kitaba ilişkin bir değerlendirme yapılmasının yararlı olacağı kanaatindeyim. Bu kitabında Hadot, Plotinos felesefesinin temel öğretilerini aktarmakla kalmaz, aynı zamanda düşüncesinin ana hatlarını oluşturan “Mevcudiyet, Aşk, Erdem, Tatlılık ve Yalnızlık” gibi konulardan hareketle Antik dönem düşüncenin temel meseleleri olan “Tin, Ben, Bir, İyi, güzel ve Erdem” kavramlarını ele alıyor. Kitabına “Plotinos’un Portresi” başlığıyla giriş yapan Hadot, Plotinos hakkında bir dizi bilgi aktarır. Hadot’ya göre, “bir vaaz biçimi olarak felsefe erdemli yaşama davettir ve filozof zihinlere yön veren bir k...

Siyasetin Politik-Teolojisi

Teoloji ile politika arasındaki ilişki konusu uzun bir tartışmayı gerektirir. Tartışmalar teoloji ile politikanın uyuşmazlığı şeklinde de özetlenebilir. Bu uyuşmazlığın, din ile felsefe (vahiy-akıl) arasında bulunan o eski uyuşmazlığın bir ürünü olarak görülebilir. Teolojinin politika ile ilişkisi sonuçta devlet veya iktidarı ayakta tutan “aşkın” bir ilişkilenmenin ifadesidir. Varlığını “Kutsal Kitab”a dayandıran bu bağ aynı şekilde teolojiye dayalı toplum oluşturmada manevi bir duruma işaret eder. Burada esas olan iktidar, güç ve devlet yönetiminde teoloji ile nasıl ve niçin ilişkilendiğidir. En başından belirtelim ki, sözkonusu bu ilişkilenmenin teolojinin esasını oluşturan Tanrı, kutsal ve inanç savunusu çerçevesinde olmadığıdır, zira günümüzde politik değerlendirmelerde öne çıkan “teoloji-politik” olanın pratik siyasete neden ilgi duyduğudur. Muhafazakâr, sosyalist ve liberal politikacılarda izine rastlanan bu ilişki, günümüzün siyasi olgu ve olaylarını değerlen...

Kürtler: Millet Olamayan Halk

  Osmanlı’da Fransız Devrimi ile birlikte birçok ulusun durumu radikal olarak değişir. Birçok ulus devrimle birlikte self-determinasyon merkezli ulusal mücadeleye başlar. Öncelikle kendi yurtlarında özgürleşmeyi amaçlayan bu hareketler, sıklıkla Osmanlı idaresinden azade olmanın yollarını arar. Ulusal birliğini sağlamış her ulus, dönemin egemen gücüyle bağını kopartan bir çaba içerisine girer. Yüzyıllardır boyunduruk altında yaşan bu uluslar, devrimin sunduğu tüm nimetlere kavuşarak modern dünyada politik bir aktör haline gelir. Bağımsızlaşmanın teba toplum, yurttaşlık veya bireysel düzeyde mümkün olamayacağına inanan bu uluslar böylelikle amaçlarını gerçekleştirmek için doğrudan bir çaba içerisine girerler.   Aslında konumuz ne Fransız Devrimi’ni uzun uzadıya ele almak ne de Osmanlı idaresindeki ulusların bağımsızlığı. Ancak 19. yüzyıl, Fransız Devrimi ile birlikte siyaset felsefesinin ve klasik anayasa hukukunun da yüzyılıdır. Bu yüzyılda ulus devlet, halk egemenliği ve ul...