Bitmeyen Döngü!
Bitmeyen
Döngü!
Kürt
siyasal bilincin öyküsünü anlatma yönünde her teşebbüs, bizi Kürt ulusal
mücadelesini anlamaya götürür. Zira
siyaset bir eylemdir, onu belirleyici kılan alanlar vardır. Bir ulus açısından
siyaset öteki karşısında bağımsız ve egemen olmayı amaç edinen teorik ve pratik
bir eylemdir. Bir bütün olarak siyasal bir eylemin toplumsallaşması buna
bağlıdır.
Bir
ulus açısından meşruiyet siyasal ve toplumsal düzenin sağlanmasıyla
gerçekleşir. Siyasalın temelini oluşturan sosyal, ekonomik ve kültürel alana
ilişkin olan görüntüler siyasal aklın esasına taalluk eder.
Çünkü
siyasi bir eylemin belirleyici normları sözkonusu bu siyasal aklın mantığı
bağlamında görünürlük kazanır. Siyasal
aklın görevi, bilgi üretmek değil, hükmetmek, yönetim ve kamu otoritesini
sağlamak veya bunun kavram ve tasavvurunu ya da uygulanma biçimini
açıklamaktır.
Devletsiz
uluslar açısından siyasal bilinç ve siyasal akıl gibi kavramların kullanış
tarzı özgürlük bağlamında değerlendirilebilir. En
yaygın tabiri ile siyasal akıl ulus ve egemenlik, self-determinasyon ile genel
irade arasındaki ilişkiden doğar. Dolayısıyla uluslar açısından egemenlik
yönetim amaçlı bir yönelimi zorunlu kılar.
Bir bağımsızlık yetkesi olarak egemenlik, ulusların kendini
kavrama edimi, iç ve dış ilişkilerde öznenin siyasal dünyada kendisi
olabilmesidir. Ulusların bu dönüşümü gerçekleştirmesi topluma özgü sosyoloji ve
sömürgesizleşme (dekolonizasyon) ile doğrudan ilişkilidir.
Kürt siyasetinin XX. yüzyılın başlarında üzerinde
yoğunlaştığı dekolonizasyon çabaları diğer sömürge toplumları gibi
self-determisyona ulaştıran bir sonuç doğurmadı. Bir başka ifade ile bu süreç sonucunda
Kürtler bağımsızlıklarını kazanamadı ve sömürgeleştirilmiş bir ulus olarak
kalmaya devam ettiler. Bu nedenlerin başında Kürtlerin kendi kendilerini
yönetmeye henüz hazır olmadıkları varsayımı öne sürülebilir mi? Ucu açık ve
sonu belirsiz bu süreç, sömürgeleştirilmiş ulusların kendini yönetme hakkını
doğrudan ellerinden almaktaydı.
Birinci paylaşım savaşında parçalanarak büyük bir yıkıma ve
kargaşaya maruz kalan Kürdistan coğrafyasında bağımsızlık hareketlerinin
örgütlenmesi ve ortaya çıkması için bir umut oluşturmuştur. Ortaya çıkan
bu durum, Ortadoğu ve Balkanlarda birçok
yeni ulus devletin ortaya çıkmasına ortam hazırlar. Ulusal kurtuluş bağlamında
siyasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlık kazan bu uluslar, sömürgesizleşme
bilinciyle kendilerine ait bir politik durum yaratmış ve bir gelecek inşa etmiş
oldular.
Ancak Batılı sömürge devletlerin Kürtler konusundaki
ikiyüzlülüğü bölgede müttefiklerin elini güçlendirmiş ve Kürtlere yönelik geniş
çaplı şiddet politikalarının artmasına ortam hazırlamıştır. Savaş sonrası
döneme, artık güçlenmiş bir güç olarak çıkan bölge devletleri Batılı
devletlerin desteğiyle, Kürtlerin varlığına yönelik imha ve inkâr politikaları
izlemeye başladı. Uluslararası alandaki gelişmeler ve sömürge dünyasında
yaşananlar sözkonusu egemen devletlerin içeride daha sert politikalara
yönelmesine ortam hazırlamıştır.
Birinci
Dünya Savaşı ile birlikte sömürge devletlerin bir bir bağımsızlıklarını
kazanmasının Kürt milliyetçiliği üzerinde ciddi bir etki bırakmaması son derece
düşündürücüdür.
Sömürgeciliğin
din, ideoloji ve politikadan ayrı düşünülmesi Kürtleri egemen uluslar
karşısında savunmasız bir hale getirdi tezi öne sürülebilir.
Öte yandan İkinci Dünya Savaşı birçok ulusun bağımsızlığını
kazanmasında önemli bir etki bırakır. Afrika ve Ortadoğu’da birçok ulus sömürge
karşıtı bağımsızlık mücadelesi vererek önemli kazanımlar elde etmiştir.
Kuşkusuz bunda sömürge karşıtı aydınların fikirlerinin son derece etkili olduğunu
da belirtmek gerekir
Aydınlar,
fikirleriyle kendi halklarını olduğu
kadar uluslararası kamuoyunu ve özellikle sömürgeci ülkelerin halklarını
etkilemekteydiler. Bu bağlamda Frantz Fanon ile Aime Cesare örnek verilebilir.
Bütün bu entelektüellerin ortak amacı kendi uluslarına milli bilinç ve kendi
topraklarında kendilerini yönetmeye yönlendirmekti. Uluslararası toplantılarda,
üniversitelerde ve akademilerde sömürgeci politikaların ve soykırımın
yıkıcılığı konuşulmaktaydı.
İkinci Dünya Savaşı ile tüm bunlar yaşanırken Kürtlerin ne
yaptıkları konusu tam bir muamma.
Ancak birçok çalışmada vurgulanmasına ve sonraki zamanlarda
daha da fazla dile getirilmesine karşın bölgesel şovenizmin baskıcı ve
totaliter politikaları ulusal bilinci ve bağımsızlık hareketlerinin tüm
çabalarını alt üst eder. Bunlar kendini yeniden yaratan bir ulusun veya
topluluğun kendi projeleri için model sunan bütün her şeyi ters-yüz eder. Özellikle
XX. yüzyılın başlarından beri Kürtleri hiçe sayan bir uğraş verilerek tarih
sahnesinden çekilmeleri için birçok yeni uygulama hayata geçirilir. Bunun
başlıca amacı yüz yıldan fazla bir süre boyunca Kürtleri politik sahada yok
etmekti, kısmen de başarılı olundu.
Yorumlar
Yorum Gönder