Kürt Milliyetçiliği: İlerleme

Kürt Milliyetçiliği: İlerleme

 

XXI yüzyılın başında yüzyıl bitmeden milliyetçiliğin tamamen ortadan kaldırılacağına  ilişkin geniş bir inanış vardı. Ancak bütün gelişmeler milliyetçiliğe dair öngörülerin tutmadığını, milliyetçi duygularda belirgin bir yükseliş olduğunu gösteriyor. Bir başka ifadeyle milliyetçilik uluslararası politikaların en belirgin özelliği olmaya devam ediyor. Dolayısıyla etnik, dini ve ulusal kimliklerin farklı siyasi, sosyopolitik konjonktörlerde milliyetçi temelde örgütlendiği söylenebilir.

Bugün dünyanın birçok bölgesinde milliyetçiliğin geri döndüğü bir durum yaşanırken Kürtlerin bu konuda somut gerçeklikler üzerinden bir çalışma içerisinde olmamaları üzüntü verici. Otoriter rejimlerin ve dikta yöneticilerin milliyetçiliği “şovenist”, “ırkçı ve “yabancı düşmanlığı” niyetiyle kullanıyor olmaları onun özünde gerici ve demokrasi karşıtı bir fikir olduğu görüşünü kanıtlamaz.

Post-milliyetçilik çağında milliyetçiliği yeniden düşünme çabaları gün geçtikçe daha da öne çıkıyor. Dolayısıyla kimliklerin, kendini ifade etme ve kendini yönetme konularının kişisel ve ulusal düşünce biçimlerimizin merkezinde kalmaya devam edeceğini rahatlıkla varsayabiliriz.

Artık tüm dünyada ulus devletler, toplumsal sivil yapılar, siyasi partiler ve hareketler milliyetçilik dillini kullanmaktan çekinmiyor ve kendi uluslarına yaraşır bir duruş sergiliyor. Artık uluslararası toplum yok ve sorunlar küresel olmanın çok ötesinde yerelde gerçekleşiyor.

Ulus devletler, milliyetçi hareketler, ulusal liderler ve sömürgeleştirilmiş uluslar kendi çıkarı etrafında kümelenmekte, kendi sorunlarına ulusal düzeyde yerelde çözüm bulmaya çalışıyor. Bütün bunlar milliyetçiliğin yükselmesini etkilemekte ve en önemlisi milliyetçiliği ulusların baskın ideolojisi olarak öne çıkarmaktadır.

Geleneksel Kürtlükten uzaklaşan Kürtler, özgürleşmelerini ve modern dünyaya girişlerini takiben, önemli toplumsal, kültürel ve politik hareketler inşa etmişler ve bunlar da çoğunlukla başı çekmişlerdir. XX. yüzyılın büyük ideolojilerinden etkilenen Kürt entelektüeller bu durumdan yararlanmayı amaçlayarak mevcut engelleri aşmayı sağlayacak her fırsattan yararlanacaklardı. Öte yandan Kürtlüğü yenileme düşüncesi üzerinden çok sayıda sivil oluşum, siyasi ve kültürel çalışmalar yapıldığı görülür. Bu süreçte tarihsel ve politik olarak “Kürt sorunu” ulusal bir sorun olarak birçok açıdan gündeme gelerek politik düşüncenin matrisini inşa eder; dolayısıyla Kürt milliyetçiliğini kendi uzamı içerisinde değerlendirmek gerekir. Zira milliyetçiliğin oluşumu ve toplumsal bir harekete dönüşmesi de bunu gerektirir.

 

Kürt milliyetçiliğin oluşumunda ve kitlesel bir harekete dönüşmesinde hem aydınların hem de elit sınıfının rolüne dikkat çekmek yerinde olur. Bunun da Fransız Devrimi sonrası şekillendiği söylenebilir. Buna göre, Kürt milliyetçiliği ulusal olmanın yanı sıra toprağa bağımlı ve Kürtler adına kendi kaderini tayin etme ve milli birliğe uluşmayı amaçlayan bir siyasi durum olarak tanımlanabilir. Bu nedenle ilk evrede şu söylenebilir: Kürt milliyetçiliği, ilk örneklerini Kürtçe gazete, dergi çalışmalarında ve sivil örgütsel çerçevede faaliyetlerde göstermiştir. İkinci evrede ise birçok Kürt aydın ve elit özerk ya da bağımsız bir Kürdistan hedefi doğrultusunda faaliyet yürütmüştür. Bu da bize Kürt milliyetçiliğinin hem kültürel hem de siyasal bir milliyetçiliğe dayandığını ve bu çerçevede örgütlendiğini göstermektedir.

 

Kürt milliyetçiliği, Kürtlerin politik olarak özerk bir varlık ve bir ulus-devlet oluşturmak amacıyla kendi yurtlarında kendini yönetmeyi amaçlayan ulusal bir hareketin siyasi özgünlüğüdür. Kürtlüğün diğer milliyetçi hareketlere kıyasla, görece geç olmasının birçok nedeni olsa da kendilerini egemen devletlerin “parya”ları olarak görmelerinden kaynaklandığı söylenebilir. Kendi yurtlarında yaşamalarına rağmen başka ulusların etnik/ulusal kimlikleriyle tanınmaları ayırdedici kimliklerini yitirmelerine neden olmuş ve çok geçmeden ulusal hak iddiası yerini asimilasyon politikalarına bırakmıştır. Kürtlüğün ulusal form veya tarihsel anlamda bir süreklilik olarak ifadesini bulması yeni olmasa da siyasal Kürtlüğün ya da birleştirici bir bağ olarak Kürtlüğün doğuşunun daha modern olduğu şüphesizdir.

Bu gelişmeler Kürtlerin durumunda birçok değişiklik yaratır; politik alana Kürt olarak olmasa da egemen devletlerin yurttaşı olarak “kabul edilirler” ancak böylelikle ulus olma fikrini de kısmen yitirirler. Baskılar nedeniyle çok sayıda Kürt göçe zorlanır ve öteki ulusal kimlikler arasında sıkışarak veya entegre olarak geçmişiyle bağını kopartır.  Böylelikle Kürtler bulundukları metropol kentlerde kimlikleriyle var olmayı kısmen unutmuş oldular. Bir başka ifadeyle Kürtler çoğu kez entegrasyon olmaya özendirilmişlerdir. Cumhuriyet’in Kürtlere yönelik politikalarına bakıldığında bu çok açık bir şekilde görülebilir. Kurucu Meclis’in açıklamalarında açıkça Kürtlerin bir “ulus olarak kabul edilmemeleri”, “politik bir topluluk oluşturmamalılar” ifadelerine çokça rastlanır.

Kürt milliyetçiliği üzerine tartışmalar uzun bir zamana yayılır. Bu nedenle Kürt milliyetçiliği karşılıklı ilişkiler içinde incelenmesi gereken farklı sosyal, politik ve kültürel boyutlar içerir. Kürt milliyetçiliğinin yükselişi,  “Kürt sorunu” kavramının yeniden şekillenmesi açısından kritik bir andır. Kürt milliyetçiliği maruz kalınan kültürel ve siyasal soykırıma rağmen, toprak ve yönetim merkezli imajını ve algılanışını da radikal bir biçimde değiştirdi. Bir diğer ifadeyle Kürt milliyetçiliği kendi vizyonu içerisinde tutarlı bir şekilde “sorun”un çözümüne yönelik yeni bir aktör olarak kabul görmeye başladı. Toplumu bu vizyona ikna ettiği ölçüde Kürt milliyetçiliğinin güçlenme ihtimali de yüksek.

Yeni bir paradigmanın oluştuğu bu süreçte ideolojiler etrafında kümelenen bir dönemin sonuna geldiği söylenebilir. Bu doğrultuda Kürt milliyetçiliğini canlandıran yeni bir düşüncenin inşa edildiği görülmektedir. Bu inşa, milli yükümlülükler etrafında bütünleşmiş bir merkezileşmeyi öncelemekle birlikte önemli düzeyde kamuoyunu da hedeflemektedir. Topluma ulusal benliğin aşılandığı ve milli-ulusal çıkarların kazandırıldığı ya da desteklendiği bir dönemin öne çıkması Kürt milliyetçiliği açısından önemli bir gelişme olarak kaydedilebilir.  

Milliyetçiliğin ulus-devlet formuyla yeniden şekillendiği dünyada Kürtlerin solun hayallerine kapılarak bundan vazgeçmesi önüne geçilemez bir krizin oluşmasına neden olmaktadır. Oysa milliyetçiliğin bizleri kuşatan ve ulusal soruna ilişkin gelişmeleri yeniden ele almamızı sağlayan ve bize özne olduğumuzu hatırlatan selim bir tarafının olduğunu biliyoruz.

Kürtler gelişen bu belirsizlik karşısında özneleşmeye ve bu kapsamda milli bilince ihtiyaç duymaktadır; ulus olmak da bunu gerektiriyor. Bu nedenle siyaseti Kürtler adına doğru yapacak bir politik yapılanmaya ihtiyaç var. Kuşkusuz bunun da yolu Kürt milliyetçilerin politik zeminde daha çok insiyatif almalarıdır.

Toplum olmaksızın başarılamayacak ve ancak sağlam ve muktedir bir siyasal ve sivil örgütlenme ile mümkün olabilecek bir dönemin eşiğindeyiz. Elbette milliyetçilik gücünü milletten alır ve milletle bütünleştiği ölçüde güçlenebilir hatta direnç kazanabilir. Dolayısıyla milliyetçilik millet-ulustan ayrı tanımlanamaz veya toplumdan bağımsız bir özne olarak tasavvur edilemeyeceği gibi tarihsel kimliğini de inşa edemez. Bir diğer ifadeyle ulus, ulusal hak ve özgürlükler birbirinin mütemmim cüzü olarak görülmektedir. Dolayısıyla konuya yaklaşırken değerler hiyerarşisini göz ardı etmeden Kürt “sorunu”nu katalizör işlevine sahip ulusalcı bir merkeze oturtmak yerinde olur. Bu da Kürt milliyetçilerin “sağ”da ve “sol”da mevzilenen radikalist yapılara “parya” olmaktan vazgeçmelerini sağlar. Bu açıdan Kürt milliyetçiliğini ancak topluma sunduğu mesajla anlamak mümkündür.  

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kürtler: Millet Olamayan Halk

"Wilsoncu Moment"in Kürt Milliyetçiliğine Etkileri