"Wilsoncu Moment"in Kürt Milliyetçiliğine Etkileri
"Wilsoncu Moment", ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın 1918’de açıkladığı ünlü On Dört İlke ile başlayan ve sömürge altındaki halklar için umut yaratan kısa ama etkili bir dönemi tanımlar. Wilson, bu ilkelerde ulusların kendi kaderini tayin hakkından bahsetmiş ve büyük ya da küçük, güçlü ya da zayıf ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkına sahip olduğunu ifade etmiştir. Bu fikir, özellikle Avrupa’daki imparatorlukların çöktüğü ve sömürgeciliğin sorgulanmaya başladığı bir dönemde, Asya, Afrika ve Ortadoğu’daki sömürge halkları için büyük bir ilham kaynağı oldu.
Söz konusu bu "moment", 1919’daki Paris
Barış Konferansı’na kadar olan süreci kapsar. Sömürge halkları, Wilson’ı bir kurtarıcı
gibi gördü ve onun sözlerini, bağımsızlık mücadelelerini meşrulaştırmak için
bir fırsat olarak algıladı. Örneğin, Hindistan, Çin, Kore ve Mısır gibi
yerlerde halklar, Wilson’ın ilkelerine dayanarak taleplerini dile getirdi.
Ancak moment kendisinden beklenen sonucu doğurmadı ve Paris Barış
Konferansı’nda, Wilson’ın idealleri, İngiltere ve Fransa gibi büyük güçlerin sömürgeci çıkarlarıyla çatıştı. Kendi
kaderini tayin hakkı, esasen Avrupa’daki bazı uluslara (örneğin, Polonya veya
Çekoslovakya) uygulandı, ama sömürge halklarının çoğu için bu vaatler boş
çıktı. Wilson’ın önerdiği "medeniyet kriteri" yani bir halkın
bağımsızlığı hak etmesi için belirli bir "olgunluk" seviyesinde yani
bir halkın bağımsızlığı hak etmesi için belirli bir "olgunluk"
seviyesinde olması gerektiği fikri sömürge halklarını hayal kırıklığına
uğrattı. Bu durum, umutların hızla söndüğü ve yerini öfkeye bıraktığı bir dönüm
noktası yarattı.
Wilsoncu Moment, sömürge
karşıtı milliyetçiliğin uluslararası bir boyut kazanmasında önemli bir
rol oynadı. Wilson’ın vaatleri gerçekleşmese de, bu fikir
halkları harekete geçirdi. Örneğin, Mısır halkı 1919’da İngiliz yönetimine
karşı ayaklanarak bağımsızlığını elde ederken Kore’de 1 Mart hareketi Japon
sömürgeciliğine karşı protestolar düzenledi. İngiliz sömürgesi Hindistan’da ise
Moment Gandi gibi ulusal liderlerle ilham vermiş oldu.
Devlet; halk, egemenlik ve toprak gibi unsurların bir
araya gelmesi sonucu oluşan bir “organizma” olarak tanımlanır. Bu bağlamda halk
hâkimiyetini temel norm edinen ve sınırları belirli bir kara parçası üzerinde örgütlenen
devlet, sömürülmüş uluslar için kendi benliklerine dönebilmeleri için bir araç
niteliğindedir. Bu çerçevede milliyetçilik hareketleri farklı söylemlere dayalı
olarak ortaya çıkmış, farklı ekonomik, siyasi ve coğrafi koşullara göre
şekillenmiştir.
Bir başka deyişle, genel olarak evrensel düzlemde
milliyetçilik söylemleri taşıdığı ideolojik özelliklere göre liberal
milliyetçilik, muhafazakâr milliyetçilik gibi kavramlarla
sınıflandırılmaktadır. Bu sebeple bu tip
milliyetçi hareketlerin merkez konusu kendi kaderini tayin hakkıyla doğrudan
ilişkilidir. Örneğin, milliyetçi liderlerin ve özellikle de İtalyan düşünür Mazzini,
ulusların özgürlüğüne ve halkların birliğini savunan bir düşünce vizyonuna
sahipti. Mazzini bununla kalmaz, sınıf mücadelesi yerine ulusal birliği öne
çıkarır.
Genel anlamda modern Kürt
milliyetçiliğinin tarihinin 19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde
şekillenmeye başlamış ve 20. yüzyılda modern ulus-devlet kavramlarıyla birlikte
daha belirgin bir ideoloji haline gelmiştir.
Araştırmacılar, Kürt
milliyetçiliğinin 19. yüzyılda, Osmanlı’da Tanzimat reformları ve Batı’daki
milliyetçilik akımlarının, Kürt aydınları arasında ulusal bilincin oluşumunu
etkilediğini belirtirler. Örneğin Bedirhan Bey’in 1840’larda Botan’da başlattığı
isyan, yerel özerklik talebiyle sınırlı olsa da Kürt ulusçuluğunun erken bir
dışavurumu olarak kabul edilir.
Bununla birlikte Türkiye’de
1920’lerde Koçgiri İsyanı (1920-1921), Irak’ta Şeyh Mahmud Berzenci’nin
isyanları (1919-1930’lar) ve İran’da Simko Şikak liderliğindeki hareketler,
Kürt milliyetçiliğinin ulusalcı boyutlara evrildiğini gösterir. Söz konusu
isyanların tümü merkezi otoritelere karşı self-determinasyon ilkesini esas alan
talepleri amaçlıyordu.
“Wilsoncu
Moment” in Kürt Milliyetçiliğine etkileri
Sömürge karşıtı
milliyetçiliğin uluslararası bir boyut kazanmasında önemli bir
rol oynayan "Wilsoncu
Moment"in Kürtlere nasıl yansıdığına ilişkin çalışmalar oldukça
sınırlıdır. Kürt siyasetçilerin 1919 Paris Barış Konferansı öncesi çalışmaları,
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından Kürtlerin kendi
siyasi taleplerini uluslararası alanda dile getirme çabalarını yansıtır. Bu
dönemde Kürtler, savaş sonrası yeni dünya düzeninde kendilerine bir yer edinmek
ve özellikle özerklik veya bağımsızlık gibi taleplerini galip devletlere sunmak
için çeşitli girişimlerde bulundu. Ancak bu çabalar, hem iç hem de dış
faktörler nedeniyle sınırlı kaldı ve konferansta beklenen etkiyi yaratamadı.
Celâl Temel, “1918-1923 Mondros’tan Lozan’a
Kürtler” kitabında Birinci Dünya Savaşı
ve sonrasında Osmanlı’nın dağıldığı, Türkiye’nin kurulduğu 1918-1923 yıllarında
yaşananların Kürtler tarafından çok az bilindiğini söyler. Temel, savaştan
sonra Türk liderlerin devlet kurma bilinci karşısında Kürtlerin Osmanlı’yı
muhafaza etme düşüncesinin etkin olduğunu belirtir. (Celâl Temel, “1918-1923
Mondros’tan Lozan’a Kürtler, İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları, s.9) Temel, gelişmlerin
ehemmiyetine binaen aynı kitabının 24.ncü sayfasında ise Jîn Dergisi’inden Dr,
Abdullah Cevdet’in “Kürdler Uykuda Değil” başlıklı yazısından bir alıntı
yaparak Kürt entelijansiyanın çalışmalarını dile getirir.
Wilson İlkeleri’nin genel
ruhu, milletlerin/ulusların kendi kaderini tayin hakkını vurguluyordu. Kürt
aydınları, bu prensip çerçevesinde uluslararası kamuoyunda Kürt meselesine dikkat
çekmeye çalıştı. Ancak, İngiltere ve Fransa bu ilkeyi kendi çıkarlarına uygun
şekilde seçici olarak uyguladı.
1918’de İstanbul’da kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti,
Paris Barış Konferansı öncesinde Kürtlerin siyasi taleplerini organize etme
konusunda önemli bir rol oynadı. Cemiyet, Kürt aydınları ve elitleri tarafından
kurulmuş olup, Kürtlerin özerklik veya bağımsızlık taleplerini uluslararası
platformlara taşımayı hedefliyordu. Cemiyet, konferans öncesi galip devletlere
memorandumlar ve raporlar göndererek Kürtlerin taleplerini dile getirdi.
Kürt Teali Cemiyeti’nin önde gelen isimlerinden Şerif
Paşa, Paris Barış Konferansı’nda Kürt temsilcisi olarak yer aldı. Şerif Paşa,
konferans öncesi Avrupa başkentlerinde diplomatik temaslar kurarak Kürt
meselesini uluslararası kamuoyuna taşımaya çalıştı. 1919’da galip devletlere
sunulan memorandumlarda, Kürtlerin Osmanlı Devleti’nden ayrı bir statü talebi
vurgulandı. Bu memorandumlarda, Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde özerk
bir yönetim veya bağımsız bir devlet kurulması gerektiği savunuldu.
Kürt temsilciler, konferans öncesi İngiltere, Fransa
ve ABD’ye hitaben yazılmış belgelerde, Kürtlerin ulusal ve kültürel
kimliklerini, yaşadıkları coğrafyayı ve siyasi taleplerini detaylı bir şekilde
sundu. Bu belgelerde, Wilson İlkeleri’ne atıfta bulunularak, milletlerin kendi
kaderini tayin hakkı çerçevesinde Kürtler için adil bir çözüm talep edildi.
Kürt siyasetçiler, özellikle İngiltere ve Fransa gibi
galip devletlerin desteğini kazanmaya çalıştı. Ancak bu devletler, Osmanlı
topraklarının paylaşımı konusunda kendi çıkarlarını ön planda tuttu. Kürt
talepleri, Ermeni temsilcilerin Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurma
talepleriyle çakıştı ve bu durum, Kürtlerin taleplerinin geri planda kalmasına
neden oldu.
Öt yandan Kürt siyasetçiler arasında birlik eksikliği,
konferans öncesi hazırlıkları zayıflattı. Farklı Kürt grupları, özerklik,
bağımsızlık veya Osmanlı Devleti içinde reform gibi farklı hedefler peşindeydi.
Bu bölünmeler, Kürt meselesinin konferansta güçlü bir şekilde temsil edilmesini
engelledi. Örneğin, bazı Kürt liderler Osmanlı Devleti’ne sadık kalmayı tercih
ederken, diğerleri bağımsızlık yanlısı bir çizgi izledi.
Tüm bunlar yaşanırken Osmanlı Hükümeti, Kürtlerin
taleplerini kendi egemenlik haklarına bir tehdit olarak gördü ve Kürt
temsilcilerin konferanstaki girişimlerini engellemeye çalıştı. Damat Ferit Paşa
liderliğindeki Osmanlı heyeti, konferansta Osmanlı bütünlüğünü savundu ve
Kürtlerin ayrı bir statü talebine karşı çıktı.
Kürt temsilciler, konferans öncesi Avrupa kamuoyunu
etkilemek için propaganda faaliyetlerine ağırlık verdi. Avrupa basınında Kürt
meselesine dikkat çekmeye çalışan yazılar yayımlandı ve Kürtlerin yaşadığı
bölgelerdeki durum hakkında raporlar hazırlandı. Ancak bu çabalar, Rum ve Ermeni
temsilcilerin daha organize propaganda faaliyetleri karşısında sınırlı kaldı.
Şerif Paşa gibi Kürt siyasetçiler, Avrupa’daki
diplomatik çevrelerde Kürt meselesini tanıtmak için toplantılar düzenler ve
galip devletlerin temsilcileriyle görüşmeler yapar. Ancak bu görüşmeler,
genellikle somut bir destekle sonuçlanmaz. Bir başka deyişle, Şerif Paşa, Kürtler ve
Osmanlıyı temsil etme girişiminde bulunur. Ancak kısa bir zaman sonra sadece
Kürt temsilcisi olarak göreve devam eder (Celâl Temel, “1918-1923 Mondros’tan
Lozan’a Kürtler, İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları, s. 41).
Paris Barış Konferansı’nda Kürt meselesi, Ermeni
talepleri ve galip devletlerin Osmanlı topraklarını paylaşma planları
gölgesinde kaldı. Kürt temsilciler, konferansta doğrudan bir oturumda yer alma
fırsatı bulamadı; taleplerini daha çok yazılı memorandumlar aracılığıyla
iletti.
Konferansın sonucunda, Osmanlı Devleti ile imzalanacak
barış antlaşmasının hazırlanması 1920’ye ertelenir. Sevr Antlaşması’nda Kürtler
için özerklik öngören maddeler yer alsa da, bu antlaşma hiçbir zaman
uygulanmadı ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın başarısıyla geçersiz kılındı.
Kürt siyasetçilerin konferans öncesi çalışmaları,
uluslararası alanda Kürt meselesine dikkat çekmiş olsa da, galip devletlerin
kendi çıkarlarını öncelemesi ve Kürtler arasındaki birlik eksikliği nedeniyle
somut bir kazanımla sonuçlanmadı.
Kürt siyasetçilerin Paris Barış Konferansı öncesi
çalışmaları, Kürt meselesini uluslararası bir platformda gündeme getirme
açısından önemli bir adım olsa da, çeşitli zorluklar nedeniyle sınırlı kaldı.
Galip devletlerin kendi çıkarlarını ön planda tutması, Ermeni talepleriyle
rekabet, Kürtler arasındaki bölünmeler ve Osmanlı Devleti’nin karşı tutumu, bu
çabaların etkisini azalttı. Yine de bu dönem, Kürt siyasi hareketinin
uluslararası alanda görünürlük kazanmaya başladığı bir dönüm noktası olarak
değerlendirilebilir.
Yararlandığım kaynaklar
*Celâl Temel, “1918-1923 Mondros’tan Lozan’a Kürtler”
İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları
* Erez Manela, “Kendi
Kaderini Tayin Hakkı ve Sömürge Karşıtı Milliyetçiliğin Kökenleri” İletişim
Yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder